Prof. Dr. Yıldız Dilek Ertürk
Prof. Dr. Yıldız Dilek Ertürk
Prof. Dr. Yıldız Dilek ErtürkYazarın Tüm Yazıları

Mükemmeliyetçi prenseslere

Bir zamanlar bir prens varmış. Bu prens evlenmek istiyormuş, ama evleneceği kişi gerçek bir prenses olmalıymış. Böyle birini bulmak için bütün dünyayı dolaşmış ama çok büyük bir hayal kırıklığına uğramış.

Haberin Devamı

Bir zamanlar bir prens varmış. Bu prens evlenmek istiyormuş ama evleneceği kişi gerçek bir prenses olmalıymış. Böyle birini bulmak için bütün dünyayı dolaşmış fakat çok büyük bir hayal kırıklığına uğramış. Çünkü karşısına çıkan prenseslerin hakiki olup olmadığını bir türlü anlayamıyormuş. Hep eksik bir şeyler oluyormuş. Sonunda üzüntü ve umutsuzluk içinde yurduna dönmüş.

Bir gece korkunç bir fırtına çıkmış. Şimşekler çakıyor, gök gürlüyor, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor, kıyametler kopuyormuş. Derken sarayın kapısı çalınmış, yaşlı kraliçe gidip kapıyı açmış. O da ne? Kapıda, yağmurdan ve fırtınadan perişan olmuş zavallı bir kız duruyormuş. Üstelik her tarafından sular akan, tepeden tırnağa sırılsıklam olmuş bu kız, gerçek bir prenses olduğunu söylüyormuş.

Haberin Devamı

“Eh, anlarız bakalım!” diye düşünmüş yaşlı kraliçe ama kimseye bir şey söylememiş. Yatak odasına gitmiş, yere bir bezelye tanesi koymuş. Bu bezelye tanesinin üzerine yirmi tane döşek, döşeklerin üzerine de yirmi tane kaz tüyü yatak koymuş. Gece olunca prenses bu yatakta yatmış.

Sabah olunca kıza, gece nasıl uyuduğunu sormuşlar.

“Ah, korkunç bir şeydi!” demiş prenses. “Bütün gece gözümü bile kırpmadım! Allah bilir ne vardı yatakta? Sert bir şeyin üstünde yatmışım gibi her yerim çürüdü, mosmor kesildi! Gerçekten berbattı!”

Böylece anlaşılmış ki, yirmi döşek ve yirmi kaz tüyü yatağın altındaki bezelye tanesini hissedecek kadar nazlı, narin olduğuna göre, bu prenses hakiki bir prensestir!

Prens onunla evlenmiş. O bezelye tanesini de müzeye koymuşlar. Eğer kimse almadıysa, bugün bile gidip görebilirsiniz onu.

***

Küçücük bir bezelye tanesi bile sizi huzursuz mu ediyor?

Peşi sıra koştuğunuz istekleriniz, yapmak zorunda olduklarınız mutlaka, şart kipinden istedikleriniz. Başlangıçta istek olan sonuçta görev haline gelen zorunluluklarınız. Mutlak kılmaya başladığınız hedefleriniz...

İsteklerle yaşam arasındaki uyumsuzluk, zaman zaman hırçınlaştırıyor insanı. İsteklerinizin kaçı sizin, kaçı diğerlerinin size zorunlu hissettirdiği yapmalıyım durumları?

Haberin Devamı

Bu kadar beklentiyi üzerinizde topladığınızda mükemmel olmaya çabalamaktan başka çare de yok kaçacak yer de...

İki seçenek var; ya onlar size isteklerini zorla yaptıracak ya da siz kuralları önceden koyarak diğerlerinin isteklerini de kontrol altına almaya çalışacaksınız.

Çocuğunuzun ödevini yapacak, onu kusursuz yetiştirecek, eşinizin iş arkadaşlarına sofralar donatacak, bakımlı ve zarif bir şekilde onları karşılayacak, iş yerinizde ayın, yılın ve sonsuzluğun en başarılı çalışanı seçileceksiniz.

Başardıkça standartlar yükselecek , doz gitgide artacak ve tam bir mükemmeliyetçilik harikası haline geleceksiniz.

Tabii ki bu durumda, değil bezelye tanesi, bezelyenin tohumu bile batacak yumuşacık etinize onlarca döşeğin altından. Her hissedilen bezelye tanesi uykusuz geceleri, yorgunluğu getirecek. Çevrenizdekiler sizin harika bir iş yaptığınızı düşünseler bile, sürekli olarak beklenen mükemmel sonuçlar, yenilgi, başarısızlık ve gerginlik duygularını da getirecek yanı başında.

Haberin Devamı

Bu mükemmel sonuçlar beklentisi, öyle bir saracak ki sizi, beraber yaşadığınız, çalıştığınız en yakınınızdakilerden de bekleyeceksiniz kusursuzluğu. Zamanla onlar da hayal kırıklığına uğratacaklar sizi, farkına varmadan beklentilerinizin.

Mükemmelliğin karşıt penceresi ise felaketçilik. Ya hep ya da hiç.

Sanki gri renkler silinmiş renkler paletinden. Başarı veya başarısızlık, siyah ve beyaz gibi hayatın rengi olmuştur yaşamınızda.

Yapılması gereken, ancak henüz yapılmamışlar adına duyulan endişe, yapılmış bitmiş şeyler içinse, daha iyi olabilirdi takıntısıyla yarışır adeta.

Artık stres, bünyenizin kaçınılmazı olmuştur. Endişe ile yaşamak, bugünü kaybetmek, ödülü dışarıdan bekleyerek kendinizi motive etmekten uzaklaşmak, gittikçe daha sinirli, gergin, dırdırcı, surat asan, beğenmeyen biri olarak, "Ben hastayım, belleğimi yitiriyorum, yaşlanıyorum, kontrolü kaybediyorum" düşüncelerinin getirdiği huysuzluk belirtileriniz haline dönüşür.
***
Oysa sorsanıza kendinize bir kere.

Haberin Devamı

Neden bu kadar önemli? Şart mı? Önceliklerim neler? Herkes beni sevmeli ve alkışlamalı mı ?

Cevaplarınız hala "evet" ise bu yazıyı boş verin.

"Ya evet. Neden bu kadar takıyorum ki? Mükemmeliyetçilikten yoruldum" diyorsanız, düşünce tarzınızda yapacağınız ufak bir değişiklik yardımcı olabilir belki de size.

“Ben de hata yapabilirim. Herkes gibi. İnsanım çünkü”

Boşver gitsin. Benim için şu anda yapılması çok önemli olan şey, bir süre sonra da bugünkü kadar, şu dakikada ki kadar önemli olacak mı?

Takıntılarınıza takılmayın en iyisi. Bir bezelye tanesi ile uğraşacağınıza, yatağınızın altına bir torba bezelyeyi dökün. Bakın ne kadar rahat olacak sizin için.

Haberin Devamı

Bilmiyor musunuz ? Kimse mükemmel değildir. Prensesler bile…

Yazarın Tüm Yazıları