Umutsuz İş Kadını
Umutsuz İş Kadını
Umutsuz İş Kadını

Akrabalarının yanında fabrika ayarlarına dönen ebeveynler

Gün geçtikçe içine işleyen, soluduğu havayla birlikte taa içine işleyen kodlar. Ve o kodlar işte yıllar boyu peşimizi iyi ya da kötü bırakmayan.

Haberin Devamı

İnsanların doğdukları kucaklardan, hatta nereden geldiğini bile bilmedikleri kökenlerinden kendilerine miras kalan kodları var, çoğunun farkında bile olmadıkları.

Annesinde babasında, ninesinde dedesinde, yakın sülalesinde mavi gözlü kimse olmamasına rağmen yenidoğanınızın size maviş maviş bakması gibi. (Annenin tek eşli olduğu, babanın kim olduğuna kesin emin olunduğu vakalardan bahsediyorum.) Bilmiyor garibim nemenem bir şeyin içine düştüğünü… Kimin çocuğu olduğuna göre hayatının nasıl bir anlam kazanacağını…

Ve ben bu miras kalan kodlara “fabrika ayarları” diyorum.

Tabii benim bahsettiklerim daha çok manevi kodlar. Gün geçtikçe içine işleyen, soluduğu havayla birlikte taa içine işleyen kodlar. Ve o kodlar işte yıllar boyu peşimizi iyi ya da kötü bırakmayan. Kötüyse eğer zaten vay halinize…! Onları tespit etmek bile yıllarınızı alabiliyor. Hadi buldunuz diyelim kangrenli yeri; ya onu kesip atması?

Haberin Devamı

Kitap okumayı severim. Eskiden okumazdım gerçi bunca kişisel gelişim kitabını. Çocuklarımla birlikte başladı kendimi de büyütme serüvenim. İçimdeki minik Güldem'le karşılaşma cesareti gösterdiğimden beri de yumruk üstüne yumruk yiyorum zaten. Kendini farketmek, elden geldiği/dilin döndüğü/kolun yetiştiğince kendini gelişime açmak zaten bir olay. Hele ki bunu başarmak, peh!

Geleyim sadede…

Bunca kitap okuyoruz, onca eğitim alıyoruz, kişisel gelişim ayaklarıyla kendimizi sözüm ona “düzeltmeye”, geçmişle yüzleşip varsa yaraları sarmaya, oradan da yola devam etmeye çalışıyoruz ya, hepsi boş! Neden mi? Çünkü bunların hepsi akrabalarla biraraya gelene, aile ortamına girene kadar geçerli. Yani aslında bizim borumuz, kümese girene kadar ötüyor. Kümes içinde hepimiz süt dökmüş kediyiz.

İnsanın tüm eğitimi, kendini yetiştirmeleri, kitap okumaları, akraba ortamına girenen kadar. O an, her şey fabrika ayarlarına dönüyor.

Düşünün bir, gerçekten kaç kişi gördünüz/görüyorsunuz onca okuduğu kitaba, dinlediği seminere, katıldığı eğitime rağmen şunları demeyen/dememeyi başaran:

Haberin Devamı

- Hadi herkesi (anane/babanne/dede vb.) öp de iyi geceler de.

- Bir kereden bir şey çıkmaz, bırak da annem istediği gibi yedirsen çocuklara (çocuğunuz kendi başına yemek yiyebileli aylar olmuş)

- Lütfen öp bakalım halanın elini!

- Özür dilesene kuzeninden!

- Ne ayıp, insan teyzesini sevmez miymiş!

- Hadi koş sarıl dedene!

- Büyüklerin içinde öyle oturulmaz.

- Bırak kadıncağız ayağında sallayıversin/kucağında sallasın da uyutsun,vb. N’olucak bir kereden?

- Ablamın çocuklarla rahat rahat oynamasına bile izin vermiyorsun? Neymiş alkışlıyormuş sürekli, aferin, çok güzel yaptın diyormuş. Oyun oynarken de mi rahat yok insanlara!

- Koş öp babanneni, biraz önce kucağına gitmedin diye sana küsmüş zaten. Gönlünü alıver kadıncağızın.

Haberin Devamı

- Prensesim, kraliçem diye sevmesinler mi? Haydaaa!

- Sen de iyice saçmalıyorsun artık. Bakıyorum da bir-iki kitap okudun, başımıza uzman kesildin.

- Hadi kızım sarılıver teyzene. İncilerin mi dökülecek?

- Oturup biraz halanla oyna bakalım. Taa nerelerden gelmiş halan seni görmek için.

- Aaa! Sevdi seni işte amcan güzel kızım; ne güzel. Ağlamasana!

- Çok ayıp! Yapma öyle teyzene!

- O kadar uğraşıp pişirmiş senin için babannen. O tabaktakiler biticek!

- Özür dile bakiim kuzeninden.

- Teşekkür et amcana.

- Gel de telefonda ananene onu ne kadar çok özlediğini söyle.

- Sus bakiim aile büyükleri konuşuyor!…

Vb. beylik lafları ailesinin yanında söylemeyen? Akraba bağları dinlemiyor çünkü öyle en özgüründen, en kendi bildiğin gibi, en gönlünden geçtiğince kendi özbeöz çocuğunu yetiştirmeni. Çocuk senin çocuğun olmaktan çıkıyor akrabalar arasında. Onların onayını almak pek mühim, en mühim! Gönüllerini, aslında olan bitenin, hatta hiçbir şeyin farkında bile olmayan çocuğun “kırmasına” izin yok. Çünkü günlük hayatta gözümüzde küçücük olan ana kuzusu yavrularımız sanki bile bile akrabalarını üzüp bizi onlara karşı mahcup bırakıyor gibi hep erişkin insanlar gibi davranmalarını, onların yanında hep istediğimiz gibi olmalarını beklediğimiz kişiler olup çıkıveriyorlar o ortamda.

Haberin Devamı

Eee, peki nerede tüm o okuduklarımız, dinlediklerimiz, özümsediklerimiz? Çocuğa birey olarak davranmak. Seninle eşit olduğunu kabul etmek? Saygı duymak? Sırf küçük olduğu ve senin çocuğun olduğu için dayatmamak, diretmemek, zorlamamak, yaptırımlara tâbi tutmamak, duygu sömürüsü yapmamak?

Hepsinin üstüne şöööyle en kalınından bir çizgi çekebilirsiniz! Ne mi oldu? Akrabalarınızın arasındasınız artık… Fabrika ayarlarına geri döndünüz!