Özlen Çopuroğlu
Özlen Çopuroğlu
Özlen Çopuroğlu

Okuyarak mı, yaşayarak mı?

Kitapların yazıldığına değil, yaşandığına inanıyorum. Bazen sadece bir kitap değildir elinizdeki, bu yüzden okumaya değil, yaşatmaya davetiyedir.

Haberin Devamı

Yanında tadı tuzu olmadan insan fikre bile varamıyor bazen.

Ben derin düşüncelere dalmışken, evden gelen kokulu fotoğraflarla bir kez daha buldum yolumu…

Diyorum ki istediğin kadar oku, bazı şeyler yaşanmadan öğrenilmez, kızımdan uzanan bir dilim muzlu pasta gibiydi dün geçirdiğim keyifli eşsiz sohbet.

O sohbetten kalan tortularımı paylaşmasam olmazdı yanında bir dilim kokulu kekle…

Ayraç gibidir bazı kitaplar, aynı insanlar gibi… Bazı insanlar hayatınıza girdiğinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır ya hani bir daha, onun gibi işte.

Kitapların yazıldığına değil, yaşandığına inanıyorum.

Bazen sadece bir kitap değildir elinizdeki, bu yüzden okumaya değil, yaşatmaya davetiyedir. Öyle okudum bitti diye rafa kaldıramazsınız bazı kitapları, sayfaları hep açıktır, her okuduğunuzda daha da anlamak için.

Haberin Devamı

Bazen sadece bir kitap değildir elinizdeki. İnsanlık ve değerleri kitap sayfalarının arasında sıkışıp kaldığında, sayfaların her birinden kilitlerin sarktığını görürsünüz, her sayfa bir kapı kilidi…

Kilitleri açabilenedir o içine aldığı dünya.

‘Okumak’ kapıları ardına kadar açmaktır bazen.

O kapıların ardındakini merak ettiğinizde başlar yolculuk, sözüm ona sadece bir kitap…

Okudukça falan değil, her noktayı ve virgülün sebepsiz konmadığını anladığınızda, yürek ağızdan çıkar gibi olur, ne hoştur o duygu, ipin ucunu tuttuğunuz zamanlardır.

Bütün mesele hep aynı yöne bakmamaktır bazen, kafanızı kaldırıp gökyüzünün mavisinin ne kadar mavi olduğunu görmektir, hiç fark etmediğiniz kadar mavi…

Okuyarak mı, yaşayarak mı

40 yaşa adımlar kalmışken, kabuk değiştiriverir insan, artık değerleriniz mühürlü satranç taşları gibidir, bundan sonrası ancak kendi içinde eğilip bükülen.

Kitaplar çağırır sizi, “Gel daha yakın gel” diye…

Hayat manasını değiştirir, derinleşir, uçsuzlaşır, yanında ol dedikleri yanında, ol demedikleri yolunda olur.

Okuyarak mı, yaşayarak mı

Haberin Devamı

Bütün bunlar olurken eli kulağında 12 yaşında olacak olan kızımdan fotoğraf gelir. Annesinden istediği tarifle ilk pandispanyasını yapmış, muzlu rulo pasta haline getirmiş, bütün fotoğrafları heyecanla atar. Dost sofrası derki çayların en güzelini yaptım, sevmezsin çay ama gel sen çay bahane. Hayatındaki en güzel seslerdir onlar, her çay kaşığının gülmelerle karıştığı en güzel seslerdir dost hali ve sofraları. Sonra akşam doğru işten eve gelince iki sağlam el yapışır; biri omuzuna, diğeri saçına. Başlar dolamaya parmaklarını… Anneeee, annemmmm der. En sonda bir de aşkın hali vardır, gözleriyle, kokusuyla konuşan, başını dayarsın dağ gibi… Unutursun her şeyi, kitaplardan kalan birkaç satır ve burnunda sevdiklerinin kokusuyla biter gün. Huzurla beklenen ertesi günün heyecanı vardır sadece…

Haberin Devamı

Özlen ben, Lara ve Ali’nin annesi…

‘Her şey aşktan’ diyen ve gerisini de koyveren…

Kızım Lara’nın ilk pandispanyası

4 yumurta
1 su bardağı tozşeker
1,5 su bardağı un
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu

Yumurta ve şekeri iyice çırpın. Un, vanilya ve kabartma tozunu da ekleyip tekrar karıştırın. Tepsiye yağlı kağıt serip karışımı dökün ve önceden ısıtılmış fırında 180 derecede 20 dakika pişirin.

Pandispanya piştikten sonra ayrı bir yerde muhallebi ya da hazır puding pişirip içine muz ya da çilek doğrayarak pandispanyayı rulo haline getirin. Streç filmle sarıp dolapta sıkılaşmasını bekleyin. Dilediğiniz zaman dilimleyerek servis edebilirsiniz.