Nuran Çakmakçı
Nuran Çakmakçı
Nuran Çakmakçı

Doğa ve Biz

Oğlum 9 yaşında kadar İstanbul’da bahçe, yeşillik görmeden, hayvanları tanımadan büyüdü. Eve aldığımız su kaplumbağası ve akvaryumdaki balık da işe yaramadı.

Haberin Devamı

Oğlum 9 yaşında kadar İstanbul’da bahçe, yeşillik görmeden, hayvanları tanımadan büyüdü. Eve aldığımız su kaplumbağası ve akvaryumdaki balık da işe yaramadı. Çalışan bir anne olduğum için bakımında zorlanacağımdan kedi köpek almayı da göze alamadığımdan oğlum hayvan ve doğa sevgisinden uzak kalmıştı. İneğin adını bile reklamlarda izlediği “Sütaş”olarak bilen Cem için bir yaz plan yaptık.

Yakın arkadaşının ailesiyle Ege sahillerinde üç haftalık tatile çıktık. Amacımız azıcık ucundan deniz, ama asıl temamız doğayı tanıma idi. Laf aramızda sadece oğlum için değil, benim için de bu tur iyi gelecekti. Zira çocukluğumda sokak aralarında büyüyen ben, hiçbir hayvanla yeterince haşır neşir olamamış, yeşilliği de arada bir tırsaklığımdan yarısına kadar çıkıp, korkup indiğim dut ağacından ibaret sanıyordum. Ama o yıllarda etraf bu kadar beton değildi, ayağımız sokak aralarında da olsa toprağa basabiliyordu.

Haberin Devamı

Oğlum için bütün bunların hiçbiri geçerli değildi. Sadece bebekliğinde her hafta sonu götürdüğüm piknik alanlarında toprağa basabiliyordu.

İstanbul’dan başladığımız yolculuğumuzun ilk durağı Çanakkale Geyikli oldu. Burada birkaç gün konaklarken her sabah erkenden kalkıp, güle oynaya köyde sağılmış sütleri, tavuğun altından yumurtayı alma zevkini yaşadık.

Rotamızı Kaz Dağları’na çevirdiğimizde kah yollarda gördüğümüz keçileri okşuyor, kah çeşme başındaki böğürtlenleri yiyorduk. Topraktan koptuğumuz anda denizde kimi zaman oltamızı sallayarak balık çeşitlerini ve denizdeki canlıların isimlerini aklımızda tutmaya çalışıyorduk. 

Köyde Yaşadık

Doğrusu çok eğlendik. Müthiş bir tatildi. Aradan bir yıl geçti, bizimkinin doğa tadı damağında kalmış olacak ki, ağaçlardan, hayvanlardan sık söz eder oldu. Durur muyuz, doğanın tadına varmıştık bir kere. Bir bayram tatilini fırsat bilerek beş günlüğüne yakın bir arkadaşımızın Doğu Anadolu’daki köyüne doğru yola çıktık. Dağın tepesindeki 150 yıllık köy konağında sedirde oturduk, yer yatağında yattık, ahıra daldık, bahçede domates topladık. Dağın yamaçlarında suyun kaynağını bulmaya çalıştık, inekten süt sağdık. İnanılmaz bir deneyimdi. Çok güzel anılar bırakarak ayrıldığımız bu köye en kısa zamanda tekrar gitme hayalleri kurar olduk.

Haberin Devamı

Ertesi yıl şansımız yaver gitti. Okulunun “Açık Okul Projesi” ile Cem bir kez daha doğayla haşır neşir olma fırsatı yakaladı. İlköğretim 5’inci sınıftaki çocukları farklı bir Anadolu kasabasında bir hafta boyunca yaşatıp, onlara doğayı tanıtmayı hedefleyen bu proje de o yıl çok işe yaradı.

Bizimkiler İğneada’ya gitmişlerdi. Programda inek sağma, tarla çapalama, meyve toplama vardı. Bir köy okulunda ders görmeyi saymazsak programın diğer kısmını bizimki iple çekmeye başladı. Son gün veli olarak çocukları almaya gittiğimizde her çocuğun yanında köyden edindiği bir arkadaş, eller omuzlarda keyifle dolaşıyorlardı.

Oğlumla geçmişe her yolculuk yaptığımızda hep aklına bunlar geliyor. Keçiler, inek sağmalar, yumurta almalar, tarla çapalamalar…vb

Haberin Devamı

Ben yine fırsat buldukça Cem’i aldığım gibi doğaya koşuyorum. Çünkü, yüksek duvarlı sitelerden, beton apartmanlardan okula giden toprağa bile basmayan, bir hayvanın başını bile okşamadan büyüyen çocuklarda ne olursa olsun bazı değerlerin, duyguların eksik olacağını düşünüyorum.

Fırsatınızı buldukça siz de deneyin, eminim faydası olur.