Nuran Çakmakçı
Nuran Çakmakçı
Nuran Çakmakçı

Çocuk ve İlk Gezi

Sürekli oğlumun nasıl uyuyacağı, gülmeyin ama pijamasını nasıl giyeceği, giysilerini nasıl toplayacağı, hatta dişlerin fırçalayıp, fırçalamayacağı sorularına sorular ekliyordum.

Haberin Devamı

Cem ilköğretim 4’ncü sınıftaydı. Okulu benim gibi kaygılı annelere ilaç olacak bir çalışma yapıyordu.

Çocukların, kendi ayakları üzerinde durabilmesi ve aileden ayrı bir ortamda kalabilmenin ilk provası olarak gittiği okulun bahçesinde kamp kuruluyordu.

Öğretmenlerinin önderliğinde tüm 4’ncü sınıflar okulun bahçesinde, bahar ayında akşam üstü çadırlarını kurup geceyi birlikte geçiriyorlardı.

Bu arada çadır kurmayı, birlikte yaşamayı, iş bölümünü ve de en önemlisi farklı bir ortamda yaşamanın ilk uygulamalarını gerçekleştiriyorlardı.

Çok çaktırmam, pek itiraf etmem ama tipik bir Türk annesi modeliyim. Yani kaygısı yüksek, koruyuculuğu en üst sınırda, çocuğunun her an başına kötü bir şey gelecekmiş hissini yaşayan annelerdenim.

Böyle bir model anne olunca çocuğun dışarıda bir gece konaklamasının ne demek olduğunu ancak yaşayanlar beni iyi anlar.

Haberin Devamı

İlk Uzaklaşma, İlk Heyecan

Bendeniz de o gece okulun çevresinde adeta tur attım.

İlk olarak bir bahane ile çadır alanına sızdım. Sonrası nazikçe gönderildim.

Zaten orada beni gören oğlum da bu durumdan pek memnun kalmadı. Kafa önde, çaresiz ayaklarım istemeye istemeye bahçe kapısından çıktı.

Oğlumdan ayrılışımın ikinci travması Ankara yolculuğu oldu.

Otobüs yolculuğu ile çıkılan iki günlük Anıtkabir ziyaretinde, yanına ne telefon alınmasına izin verildi ne de öğretmenini sık sık taciz etmemize sıcak bakıldı.

Gerekçe aynıydı. Çocukların bağımsız bir birey olarak kendi kendilerine ayakta durmalarını sağlamaktı.

Veliler için kurulan zincirden aldığım genel bilgiler yetersiz kalınca tüm nezaketimle öğretmenlerini aramaya yeltendim ama kendimi zor durdurdum.

Akşamın olmasını bekleyip, kaldığı otelin santralini defalarca aramaktan kendimi alamadım.

Her seferinde Cem, kısa ve öz konuşup telefonu kapattı. Eşimin müstehzi gülümsemeleri, yan bakışları bile beni caydırmadı.

Sürekli oğlumun nasıl uyuyacağı, gülmeyin ama pijamasını nasıl giyeceği, giysilerini nasıl toplayacağı, hatta dişlerin fırçalayıp, fırçalamayacağı sorularına sorular ekliyordum.

Haberin Devamı

Bunları ara ara güya çaktırmadan oğluma sorar gibi yaptım ama doğal olarak ya cevaplanmadı ya da geçiştirdi.

Ben Kaygılı, O Mutlu

İki günlük bu geziyi eli kalbinde, gözyaşı damlalarını içine akıtarak zar zor geçirdim.

O yılı böyle kazasız belasız atlattıktan sonra beşinci sınıfa geldiğimizde daha büyük bir engel vardı.

Beş günlük okul gezisi izin kağıdıma ellerim titreyerek imza attım. Ve sonunda o büyük gün gelip çattı.

Bir yandan onun valizini hazırlıyor, diğer yandan talimatlarımı sıralıyordum.

Her gün giyeceği iç çamaşırını, tişörtünü, pantolonunu iç içe koyarak beş günlük kıyafetini hazırladım.

Kirli çamaşır poşeti, banyo havlusunu bile yerleştirerek valizin kapağını kapattım.

Haberin Devamı

Ertesi sabah oğlum güle oynaya heyecanla otobüsteki koltuğuna yerleşti. Ben yüzü asık, gözleri dolu şekilde onu yolcu ettim.

Velileri bilgilendiren telefon zincirinden tatmin olmayınca, şirinlikle görevli öğretmenleri sırasıyla aradım.

Bir süre sonra yüzüm tutmayınca ve eşime aratma konusunda da gayretlerim sonuçsuz kalınca akşamı iple çeker oldum.

Sabırla, heyecanla beklediğim anlarda karşıma çıkan oğlum “Anne her şey yolunda, iyiyim” diye kısa öz konuşup kapatıyordu.

Bir yandan gereksiz kaygılarla olayı büyüttüğümü düşünen eşimin telkinleri, diğer yandan oğlumun neşeli ve mutlu sesi beni sakinleştiriyordu.

Olan üç haftalık İngiltere gezisinde oldu. Babası da bu gezide yanındaydı.

Haberin Devamı

Baba oğul bildiklerini okumuş, babasının uzaktan, hissettirmeden kontrolü ile oğlum özgürce kafasına göre takılmıştı.

Döndüğünde daha kendine güvenli, daha büyümüş gibiydi. Okuluna yürüyerek gidebileceğini, alışverişe kendi başına çıkabileceğini anlatıyordu.

Özellikle bu konuda babasıyla iş birliği yapmakta üstüne yoktu. Benim kaygılarımla her ikisi de baş etmeyi artık öğrenmişti.

Şimdi evde birkaç saat yalnız kalabiliyor, yakın olduğu için okuluna yürüyerek gidip gelebiliyor.

Çok yakın olduğumuz, ailece uzun süredir görüştüğümüz dostların evinde bir iki günlük ziyaretlerde bulunabiliyor.

Kısacası özgürlüklerini söke söke aldı. Üstelik babasıyla iş birliği sayesinde kaygılarımla baş etmeyi de öğrendi. İyi ki, bu konuda inatçı olmuş.

Haberin Devamı

Bana kalsa fanus içinde yetişecek, pısırık, kendi başına bir şey yapamayacak çocuk haline gelecekti.

Bu arada kaygılarım bitti mi? Hayır.

Ama hiç değilse onlarla biraz olsun baş etmeyi öğrendim.