Manolya Özek
Manolya Özek
Manolya Özek

Güce duyduğumuz aşkın yerine, aşkın gücünü koyduğumuzda...

Bizim ‘güç’ tanımlarımız acaba ‘potansiyel’ mi yoksa ‘etki yaratan’ sınıfına mı giriyorlardı?

Haberin Devamı

Hafta sonu bir eğitimdeydim. Prof. Dr. Füsun Akkoyunlu, İzmir’de oluşturduğumuz Transaksiyonel Analiz grubuna ‘Güç: İletişim ve İlişki’ konulu bir workshop verdi.

Önce gücü nasıl tanımladığımızı konuştuk. Herkes, kendi ‘güç’ tanımını yaptı.

Yaptığımız güç tanımlarımızın bazıları potansiyeldi, bankada duran kredi gibi kullanılmıyordu, çevreye etkisi şu anda yoktu.‘Entelektüel ve öz güvenli olmak’ gibi… Bazıları ise etki yaratandı. Bankadaki o kredinin harcanmasıydı, insanları arkasından sürükleyebilmek gibi…

Bizim ‘güç’ tanımlarımız acaba ‘potansiyel’ mi yoksa ‘etki yaratan’ sınıfına mı giriyorlardı?

Hangisine daha önem veriyorduk? Mesela Su’ya göre güç, etkili olmaktı, fark yaratmak, karizmatik ve kararlı olmaktı. Donanımlı, entelektüel ve öz güveni yüksek olmaktı. Hayalleri olmak ve hayalleri için pes etmemekti. Sevmek ve sevilmekti. Su, ilk görüşte etkilenmişti Deniz’den. Güçlü duruşu, bakışları ve gülüşü yakalamıştı. Tutkulu, yaşam gustosu olan bir erkekti. Hayatla dansı cesurdu, korkularla değil, sezgilerine güvenerek ilerliyordu. Kariyerinin zirvesindeyken çok iyi bir maaş ve imkanları geride bırakıp hayallerinin peşinden gitmişti. Vizyoner ve girişimciydi. Bu yüzden aşık olmuştu kocasına.

Haberin Devamı

Eğitimle birlikte Claude Steiner’ın ‘Güç Oyunları ve Gücün Öteki Yüzü’ adlı kitabını aldık.

Steiner, günümüzdeki kontrol çabasının yıkıcı güç oyunlarına nasıl götürdüğünü, kontrol tutkusunun yerine, akılcı ve insancıl bir iş birliğini öneriyordu.

Su da bir zamanlar böyle bir ilişki yaşamıştı. Sevgilisine çok aşıktı ama onun ilişkide sürekli kontrol ve yönetme arzusu onu yormuş ve güçsüz bırakmıştı. Özgürlüğünün birisi tarafından bu kadar kontrol altına alınması ona göre değildi. Nefes alamadığı bir ilişki onu çok mutsuz etmişti. Deniz ise ilk günden beri onun gücüne saygı duymuştu. Onun duruşunu seviyordu. Bazen seksi, bazen yaramaz ve eğlenceli, bazen de gözü kara Su ile ilişkilerini seviyordu. Gelişimini hep desteklemiş ve onu her zaman motive etmişti. Sahici, samimi bir ilişkileri vardı. Bir gün başkasına aşık olurlarsa bunu ilk birbirlerine söyleme sözü bile vermişlerdi.

Haberin Devamı

Bazen sadece sevmek yetmiyor

Yine eğitime dönersek, ilişkilerdeki güç dengesiyle ilgili çok önemli bir noktanın da altını çizdik. Eğer güçlü olmak istiyorsak sadece istemek yetmiyor, önce aynanın karşısına geçip ne gördüğümüze bakmamız gerekiyor. Omuzlarımız düşük, bitkin ve isteksiz bir duruşumuz varsa gücümüzü karşı tarafa veriyoruz. Karşıdaki de kaçırır mı yakaladı mı seve seve kullanıyor bu gücü.

Kullandığımız dil de en az onun kadar önemli. “Eve geç geldiğinden uyuyamadım” dediğinizde gücünüzü eşinize verdiniz ya da “Beni değersiz hissettirdin” dediğinizde yine güç karşıda. Bunlar yerine “Eve geç geldiğinden uyumadım” ve “Sen ………. yaptığında ben değersiz hissediyorum” demeyi deneyin. Şu an denediğinizde bile farkı göreceksiniz.

Haberin Devamı

Yani durum şudur ki pek çok zaman kendi gücümüzü, fark etmeden de olsa, karşı tarafın eline biz teslim ediyoruz. O da güle güle kullanıyor.

Şaşırtıcı değil mi?

Hayat denen oyunda aslında her şey küçük detaylarda, satır aralarında gizli…
Kimbilir…

Belki de ünlü gitarist Jimi Hendrix’in dediği gibi “Güce duyduğumuz aşkın yerine, aşkın gücünü koyduğumuz anda gerçek huzuru bulacağız.”

Ne dersiniz?