Paylaş
İlkokul beşinci sınıfa gidiyordum babamın hastalığıyla tanıştığımda. O zamanlar pek bir şey anlamıyordum. Sadece, ‘Düştüğünde canı ne kadar çok acıyor’ diye düşünürdüm. Çok sonra anladım babamın canını acıtanın, düşmesinden daha çok, hastalığı olduğunu.
O zamanlar İnternet yok ki açıp bakayım. Daha dün gibi aklımda... Ankara Üniversitesi Nöroloji bölümünde hoca, Nuran Ağman… Önce Tanrı, sonra oydu babamı kurtaracak …
Her yıl daha sık nöbet geçirmeye başlamıştı. Annem hiç umudunu yitirmedi. Güçlü duruşu bana ve kardeşlerime nasıl dirayetli olunacağını öğretti. Hani yanınızda sevdiğiniz biri ağladığında siz de ağlamaklı olursunuz ya, işte o duyguyu yaşamamıza izin vermedi.
İyi olduğunda demli çayını içer, şakalar yapardı. İlk aşkını, Aşık Veysel ile yaptığı sohbetleri, Samsun’a geldiğinde parkta sabahladığı geceleri, öykü tadında anlatırdı.
Bizi terk ettiğinde, ben lise üç öğrencisi, abilerimse askerdi.
Annem üzüntüsünü hiç belli etmedi. Dimdik durdu. Ağabeylerim gelene kadar evin reisi oldu. Geçim kaynağı oldu.
Sonrasında herkes yolunu buldu. Babam ve annem, sadece sevinçlerini değil, üzüntülerini de paylaşarak yetiştirdiler bizi. İyi de yaptılar.
Kıssadan hisse:
Paylaş