Gülin Kayalı
Gülin Kayalı
Gülin Kayalı

Çocuk ve hastane

Çocuğun hastalıktan etkilenmesi hastalığın süresine, çocuğun yaşına ve ailenin hastalık karşısında gösterdiği tutuma göre de değişir.

Haberin Devamı

Çocuk ve hastalık iyi anlaşamayan ama mutlaka yolları bir vesileyle kesişen iki arkadaş gibidir. Ne birlikte olabilirler ne de birbirlerini yok sayabilirler…

Ateşlenme, mide bulantısı, ishal çocuğu çok yorar, ama anne babayı bin kez yorar. Çocuklar en sıradan hastalıkla bile geriler, bebekleşir. Bunu anlatan çok güzel bir atasözümüz de vardır. ”Çocuğun hasta olduğuna değil, huyunun değiştiğine yanarım.” Çünkü çocuklar hastalığın bilincinde olmadığı için ağrı sızısı da yoksa anne babalar için çocukları yatakta tutmak deveye hendek atlatmaktan daha zor olur.

Çocuğun hastalıktan etkilenmesi hastalığın süresine, çocuğun yaşına ve ailenin hastalık karşısında gösterdiği tutuma göre de değişir. Hastalıklar karşısında çocuk nazlanır, ısrarcı olur ve aile bu duruma seyirci kaldıkça çocuktaki şüpheler ve huy değişiklikleri de katlanarak artar.

Haberin Devamı

Çocuklar da yetişkinler gibi bazen hastaneye yatmak zorunda kalabilir. Özellikle 7 yaş öncesi çocuklarda hastaneye yatmak daha etkileyici ve ruhlarını örseleyicidir. Alıştığı çevreden uzaklaşmak, orada istenmeyen acılara maruz kalmak ve hiç alışık olmadığı ortamda birçok yeni insanı tanımak zorunda kalmak çocuğu ruhen de bedenen de sarsabilir.

Çocuğun kaygısını artıran temel neden de geçmişte büyüklerin yaptığı yanlışlar ve kurduğu cümlelerdir daha çok. Çocukların gelmesinin istenmediği anlarda daha önce edilen “hastaneye gidiyoruz / iğne olup geleceğiz” cümleleri çocuğun zihninde müthiş bir korku dalgası yaratabilir. Bu gibi olumsuz sözlerle hastane korkusu yaratılan çocuklar hastaneye yattıklarında cezalandırılma ve dışlanmışlık hissini çok daha derin yaşar. Hastanede kalışta, farklı farklı olumsuz belirtiler de görülebilir. Ağlama, huzursuzluk, uykuya geçişte zorlanma, sık sık uyanma ve alt ıslatma gibi.

Çocuklukta yaşanan birçok şey ömrün sonuna dek unutulmaz.Tıpkı bende de olduğu gibi. İlkokul 4. sınıfa gidiyordum. İştahlı bir çocuk olmama rağmen karın ağrısı yüzünden akşam yemeği yiyememiştim. Ameliyathane hemşiresi olan kiracımız Havva teyze haberim olmadan çoktan teşhisimi koymuştu; apandisit! Sabah erken saatte hastaneye gittiğimde ameliyathaneye alındım. Hiçbir şeyden haberim yoktu. Gözlerimi açtığımda büyük bir ağrıyla uyandım, ameliyat olmuştum. Yataktan kalkamıyor, ağrı çekiyordum. Kovalar dolusu kusuyordum. Hastane camından mahalleme bakıp, evime gidemiyor, o akşam televizyonda yayınlanan Madam Bovary’ i seyredemiyordum. Alıştığımın dışındaydı her şey. Evime gitmek istiyordum.

Haberin Devamı

Kısa sanılan ama benim için çok zor geçen iki günün ardından evimdeydim. Eve taksiyle değil Feyziye’nin oğlu Ekrem ağabeyimin kucağında taşınmıştım. Evlendiğimde bile eşikten böyle taşınmadım (!)

Evimin kokusunu özlemiştim. Evim güvendi. Evim huzurdu. Evim bildikti.

Evimizin diğer odaları çok hareketli olduğundan annemle babamın odasında yattım iyileşene kadar. Annem su yerine limonata, bol bol çorba yedirip içirdi. Nedendir bilmiyorum ama o ilk ameliyat izini hep çok sevdim. Bana gelen çikolataları ablam yemişti. Daha sonra da benim sıram geldi. O sündüs bademcik ameliyatı olunca bu kez de ona gelen çikolataları ben yedim. Bu işler de sıraylaydı…

Haberin Devamı

Hastaneyle ilgili kötü hatıralar oluşturmamak için de birçok şey yapabiliriz. Bundan bir sonraki yazımın konusu da bu olsun dilerseniz.

İçinde hem olumluyu hem de olumsuzu barındıran bir sözümüz vardır büyüklerin çok sık söylediği.
”Allah kimseyi hastane köşelerine düşürmesin ama onsuz da bırakmasın.”