Paylaş
“Gökyüzü gibi şu çocukluk / hiçbir yere gitmiyor…”
“Yumuşak olan su bile sert bir kayayı oyar.”
Bir çiftçi,
Tohuma en uygun toprağı, iklimi ve bakımı bilmek zorundadır…
Kısaca “tohumu bilmek” zorundadır.
Çünkü tarımda da “Buğday tohumu ekip, ayçiçeği bekleyemeyiz!”
Ana-babalar da çocuğunu bilmek zorundadır.
Belki önce kendilerini bilmek zorundadır anne babalar…
Çocuğumun;
Sorularını tekrar tekrar sormalı gereken cevabı iyi vermelidir anne babalar…
Çocuk, meşe palamudu gibi büyük bir potansiyeldir.
Çocuklar da bitkiler gibi uygun ortamı ve düzenli ilgiyi bulduklarında büyür ve çoğalır, bulamazlarsa da çürüyüp giderler.
Çocuk keşfedilirse muhteşem bir potansiyeldir!
Bütün çocuklar; merak etme, soru sorma gibi müthiş bir yeteneğe sahiptir.
Bazı aileler bu potansiyelin farkına varırken, bazıları da farkına varamazlar. Uygun gelişme ortamında yetişen çocuklar öz güveni yüksek, girişimci, yaşam sevinci olan, sevmeye ve sevilmeye açık bireyler olurken, tersi durumda ise içine kapanık, öz güveni düşük, kaygılı ve yaşam sevinci olmayan bireyler olurlar.
Bu süreçte “Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar?” misali kalıtım ve çevre ikileminin önemi ortaya çıkar.
İletişim, görünen yüzlerle görünmeyen iç dünyayı birlikte barındırır. Çocuklarda sosyalleşme yaşı olan 5 yaş, iç dünyalarının hakim olduğu en örtüsüz dönemdir. Engelli birini görünce gözünü hiç ayırmadan bakar, canı sıkılınca oflayıp puflarlar. 5 yaşından sonra ise sosyal becerileriyle birlikte dış etkenlerin baskısı artar. ‘Anne sözünü dinlemeye, ödevlerini yapmaya gayret gösterir.’
İşte daha sonra da bizi bizden çıkaran “El alem ne der?” baskısıyla birlikte, içimizi yani ‘CAN’ımızı unutup, köreliriz, köreltiriz. Dış baskı yani çevre öne geçince ‘CAN’ önemini yitirir, çok arkalarda kalır. Ana – babalar çocuklarına, yani CANA saygılı ve destekleyici olmalıdır.
‘‘Bir şey keşfettin mi, eğlendin mi, keyif aldın mı?’’ sorularını unutup “Ne yedin, ne içtin?” sorularına takılırlar. ‘CAN’ unutularak kaybolur…
Ne kadar büyürsek büyüyelim, “İnsanın ana vatanı çocukluğudur.” Çocuklarımızın soruları, merakları karşısında bizler “Aferin ne güzel bir soru”, “Teşekkür ederim, ben bunu düşünemezdim” gibi sözlerle ana vatanı yani ‘CAN’ı beslemeliyiz. ‘CAN’ı beslenen çocuklar; can cana iletişime geçer, yaratıcı, sevgi dolu, paylaşımcı bireyler olurlar.
Toplum can cana iletişime giren insanlarla birlikte çoğalır… Bilgileri kendine saklayan, paylaşmaktan kaçınan insanlar otoritenin disiplinin temsilcisi gibi görünse de dünya eğlenceli ve gülümseyen bireylerle keyiflenir ve anlam kazanır…
Paylaş