Mayıs çiçekleri

Yıl 2005… Aylardan mayıs, günlerden 9.

Haberin Devamı

Aşağıda okuyacaklarınız gerçekte ve henüz yaşanmış organik bir hikâye… Yani fırından yeni çıkmış üzümlü kek gibi taze ve mis kokulu…
Fakat bu yaşanmışlığı anlatmadan önce bir on yıl geriye gitmek gerekmekte…

***

Yıl 2005… Aylardan mayıs, günlerden 9.

İstanbul Bakırköy’deki hastanenin kadın doğumcusu Dr. Nadide Hanım fotoğrafçılık eğitimi alan yeğenini yenidoğan ünitesine yönlendiriyor. Birazdan doğum operasyonlarına başlayacak olduğunu ve ilk ameliyata girecek olan Serap Hanım’ın bebeğinin fotoğraflarını çekebileceğini söylüyor ona. Fotoğrafçı yeğen yenidoğan servisine giderken, kendisi de ameliyathaneye geçiyor. Saatler 8.45’i gösterdiğinde, o sabahın ilk bebeği, yeğenim ÇAĞAN’ı hediye ediyor annesine.

Yıkanıp paklanan Çağan Bebek, yenidoğan ünitesindeki yatağında yatarken, odanın kalın camlı penceresinin ardındaki aile fertleri bebeği görmek için bu cama yapışıyorlar adeta. Bir yarım saat sonra ise cama yapışan yüzlere birkaçı daha katılıyor. Kendi torunlarını görmek için yerlerini alan bu insanlar da, Çağan’dan hemen sonra yine Nadide Hanım’ın eliyle dünyaya gelen İREM bebeğe aşkla bakıyor. Etraf mis gibi mayıs çiçekleri kokuyor…

Haberin Devamı

Aradan bir saat daha geçince, hemşireler Çağan, İrem ve diğer bir bebeği aşı yapmak ve bezlerini değiştirmek üzere yan odaya alıyorlar. Fotoğrafçı yeğen bu sırada Çağan’ı bir kez daha kareliyor. Kadraja İrem de katılmış biçimde çıkıyor fotoğraf…

Mayıs çiçekleri

Bebekler yan odadayken, dışarıda bekleyen iki büyükbaba sohbete başlıyorlar. Artık ne kadar sürüyor bu sohbet bilmem, babam yani Çağan’ın büyükbabası “hayat bu” diyor, “kim bilir belki bir yerde karşılaşırlar bizim torunlar. Olur ya, belki de ‘biz nerede doğduk, kimle aynı odayı paylaştık’ diye sorarlar, işte o zaman buluştururuz belki çocukları”.

Birbirlerine numaralarını veriyorlar.

Çağan Bebek büyüyor. Her şeyi merak eden çocukluk dönemine giriyor. Bu meraklı sorular “nerede doğdum, nasıl doğdum, ilk evim hangisiydi” gibi evrelere gelince, dede “Bu hastanede doğdun, şu kadar kiloydun, senden sonra İrem diye bir bebek doğdu, onu yanına getirdiler, ilk arkadaşın oydu” diyor. Ve Çağan bu anlatımı kaydediyor beynine.

***

Haberin Devamı

Takvimler yılın 2015 olduğunu söyleyince, Çağan bebek artık on yaşında beşinci sınıf öğrencisi oluyor. Ortaokula yeni bir okulda başlayacağı için, o okulun oryantasyonuna katılıyor. Kendisi gibi 21 öğrenci daha bu programda. Bir ayın sonunda bu öğrencilerin şubeleri belli oluyor. Toplam 22 kişiden Çağan ve diğer bir kız öğrenci 5E’ye geçiyor. O kızın ismini aklında tutamıyor Çağan.

***

5E sınıfının birkaç gün önce teneffüste olduğu bir saat. Sınıfta kim kimden büyük tartışması yapılıyor bu teneffüste. Genelde hepsi 2005’li ama kim ay farkıyla kimden büyük bunu bulacaklar. Tunç, ilk İrem Naz’a soruyor ne zaman doğmuş olduğunu. İrem Naz –ki oryantasyonda Çağan’la birlikte 5 E ye düşen kız- “Ben 9 Mayıs 2005 doğumluyum” diyor. Tunç Çağan’a dönüyor bu kez: “Sen de 9 Mayıs’ta doğmamış mıydın?” Başını sallıyor bizimki. “Ben de 9 Mayıs 2005 doğumluyum.”

Haberin Devamı

Oryantasyonda beraber eğitim alıp, aynı sınıfa düştüğü bu kızla aynı günde doğduğunu öğrenen Çağan, o akşamüstü, eve gidene kadar “Acaba bu İrem benim bebeklik arkadaşım İrem olabilir mi” diye düşünüyor. Eve girer girmez olayı annesine anlatıyor. “İçimde bir his var anne, bu kız benimle aynı hastane doğan kız olabilir”. Tarihin tesadüf olduğunu düşünen annesine ısrarla İrem’in annesini aramasını söylüyor. Daha fazla dayanamayan kız kardeşim, 5E sınıfı iletişim grubundan İrem’in annesinin numarasını bularak tuşluyor. Önce kendini tanıtıyor, sonra da neden aradığını anlatıyor:

“Merhaba Güneş Hanım. Ben Çağan’ın annesi Serap. Çocuk işte, ama ısrarlarına dayanamadım. Çağan 9 Mayıs’ta Bakırköy’deki hastanede doğdu. Tabii ben görmedim ama ailemin demesine göre, ondan sonra da İrem adında bir bebek gelmiş bebek odasına. Sizin kızınız İrem de aynı gün doğumluymuş. Bizimki tutturdu o İrem bebek bu İrem kızımız mı diye”

Haberin Devamı

Telefonun karşısındaki anne “ Evet ben de o hastanede doğum yaptım. Doktorum Nadide Hanımdı” diyor şaşırarak.

“Benim de doktorum oydu” diyor kız kardeşim Serap. “Hatta dedeler birlikte sohbet etmişler epey. Telefon numaralarını bile almışlar”
“Şoktayım” diyor İrem’in annesi. Bu çocuklar şimdi aynı sınıfta mı okuyorlar?”

İki anne, hem şaşkınlık hem sevinçle ne diyeceklerini bilemez halde telefon başında kekelemeye başlıyor. Her ikisi de, on yıl öncenin hastanesinin bebek odasından, biraz sonra yanlarına getirilecek bebeklerinin mayıs çiçekleri tadındaki kokularını içlerine çekmek için bekledikleri o dakikalara ışınlanıveriyor. Sanki daha yeni doğum yapmış ve bebeklerinin başlarını göğüslerine bastıracakları dakikaya kayıyorlar. Orada öylece, ortaokullu Çağan ve İrem’in değil, Çağan bebek ve İrem bebeğin anneleri olarak duruşa geçiyorlar.

Haberin Devamı

Telefon sonrası, Çağan, “ben buldum, nasıl da çözdüm, nasıl da hissettim” diye koltuk tepelerinde zıplarken, “Anne bence benim dedem bir peygamber ya da gelecekten geldi. Yoksa nasıl olacakları tahmin eder?” diye durmadan konuşuyor.

Mayıs çiçekleri

Çağan’ın annesi, doğum yaptığı gün fotoğrafçı yeğenin çektiği fotoğrafı bulup getiriyor o sıra. O karede yatan oğlu ve İrem bebeğin, yıllar sonra, başka bir merkezde, birbirlerine yakın bir yerlerde yaşıyor olup, aynı okulun, aynı sınıfına düşmelerinin, üstelik de bir tesadüfle ortaya çıkan inanılmaz tanışmalarının gerçek olup olmadığını seyre dalıyor. Oğlu hala konuşuyor ama o duymuyor. Çünkü o an, taze bahar sabahında doğan Çağan bebeğinin kadife başını kokluyor… Etraf mis gibi mayıs çiçekleri kokuyor… 

Yazarın Tüm Yazıları