Hep kırmızı elbiselerim

İlk çocuk bayramım. Dans edeceğim için mutlu, kostümümden dolayı mutsuzum.

Haberin Devamı

Her yaz, çocukluğumun geçtiği bu sahil beldesine geldiğimde yıllar içinde yürürüm. Anneannemin evinin bodrumundaki eski eşyalara ve elbiselere bakarım ve o eşyaların yeni olduğu zamanlardaki yaşadıklarım ve çocukluğum aklımdan geçer. Bu bir ritüeldir.

Şimdi de buradayım. Annemin, çoğu çocukluğumuzdan kalma eşyalarıyla dolu katında kalıyorum.

Kırk yıllık gardırobunun içine bakınırken yatak odasında, hala sakladığı yirmili yaşlarının elbiselerinin arasında bir de tanıdık küçük bir elbiseye rastladım. Benimdi. Sade, dümdüz, gösterişsiz bu elbiseden nasıl nefret etmişsem, eski bir şeyi bulduğumda merakla inceleyen ben, elime bile alıp bakmak istemedim. Ama elbise olduğu yerden beni anında ilkokul birinci sınıfımın 23 Nisan’ına ışınlayıverdi.

***

Haberin Devamı

“Elbiselerim” adlı bir ront oynayacağımızı söylüyor Yener Öğretmen. Zaten toplamda beş adet kız varız sınıfta. Herkes değişik renk bir renk elbise giyecekmiş. Bir daire oluşturacakmışız. Dairenin çoğu erkek haliyle. Onlar sadece kalabalığı oluşturacak yani. Kızlar, birer birer bu daireye girerek dizlerimizi yana kıra kıra dans edecekmişiz.

“Hep yeşildir elbiselerim, ben bu rengi pek çok severim. İlkbaharı cicim, pek sevdiğim için, hep yeşildir elbiselerim” diye başlayacak ront ve nakarat diğer renklere göre değişecek.

Renklerin dağıtımını yapıyor Yener öğretmen.

“İlkbaharı cicim, çok sevdiğim için, hep yeşildir elbiselerim” derken, yeşil elbise giymiş olan Aliye yeşil dallar sallayacak,

“Kır çiçeği cicim, pek sevdiğim için, hep çiçekli elbiselerim” derken, çiçekli elbise giyecek olan Derya kır çiçekleri atacak,

“Sonbaharı cicim, pek sevdiğim için, hep sarıdır elbiselerim” derken, sarı elbise giyecek olan Nigar sarıya boyanmış kâğıt yapraklar uçuracak,

“Papatyaları cicim, çok sevdiğim için, hep beyazdır elbiselerim” derken, beyaz giysisi içinde Yasemin sepetinden papatyalar fırlatacak.

Sonra sıra bana gelecek. “Bayrağımı cicim, pek sevdiğim için, hep kırmızıdır elbiselerim” diyecek ve koynumdan Türk bayrağını çıkarıp havaya kaldıracağım ve bu finalle gösterimiz bitecek.

Haberin Devamı

Herkesin annesi hummalı biçimde elbise hazırlıyor. Benim annem de. Ama aldığı kumaşı anında burun kıvırarak beğenmiyorum. Ama bitince çok güzel olacağını söylüyor bana o. İnanıyorum. Gösteriden tam bir gün önce, o da akşam vakti, elbisem bitiyor. Kırmızı kumaşı kendinden hafif kabartmalı, karpuz kollu, bebe yakalı, arkadan kuşaklı dümdüz bir elbise. Hiçbir albenisi, üzerinde hiçbir aksesuarı yok. “Bu mu bitince güzel olacak elbise” diye cırlıyorum. “Kızım sen bayrak çıkaracaksın, elbisenin sade olması lazım” diyor annem ne alakaysa.

Hep kırmızı elbiselerim

Üzerinde bir çiçek bir böcek olsaydı bari. “Kumaşın deseni var ya” diyor annem ve gözünü dibine kadar sokunca ancak görebileceğin kabartmaları gösteriyor haklı çıkmak için.

Haberin Devamı

En azından saçıma bir şey takılmalı. Ama sanki saç var. Hala uzatmama izin yok ya. Ali Garson saçın neresinde güzel dursun toka taç falan?

Neyse, babam alelacele, kartondan bir kraliçe tacı yapıyor bana. Tacı kırmızıya boyayıp, beyazla ay yıldız da çiziyor üstüne. Kısa saçlı başımın üzerine koyuyorlar boyası kuruyunca. Sonuç yine de asla “mini mini bir çocuğu” olan beni mutlu etmiyor.

İlk çocuk bayramım. Dans edeceğim için mutlu, kostümümden dolayı mutsuzum. Karton tacım ise biraz yüksek olmuş ve kafamda dingil gibi duruyor. Zaten kısa olan saçlarım ise içinde kaybolmuş. Öyle gidiyorum okula. Suratım asık.

Bizim kızların arasında yerimi alıyorum. Derya’ya, annesi Nevriye Teyze çiçekli bir elbise dikmiş. Güzel. Aliye ve Nigar’ın elbiseleri de sade ama güzel. Kumaşları parlakça o yüzden. Hele Yasemin! Annesi Aynur teyze, kızı için gelinliğinin dantellerini ve beyaz etek kısmını keserek çok güzel bir etek ve dantelli gömlek dikmiş. Tesadüfe bakın ki gelinlikte papatyalar varmış. İşte o papatyalar Yasemin’in başında taç olmuş. O kadar güzel.

Haberin Devamı

O başımda eğreti duran tacımla kraliçeden çok soytarıya benzediğimi düşünüyorum. Bir Yasemin’in elbisesine bakıyorum bir de benim. Elbisemden daha da nefret ediyorum. Hele de karpuz kollarından hepten.

Ama profesyonelim. Sahneye duygularımı yansıtmam.

Cumhuriyet Meydanı’na çıkıyoruz. Diğer kızlar çiçeklerini, yapraklarını, dallarını savuruyor, derken aha da benim sıram. Seke seke, dizlerimi kıra kıra, gülümsemeyerek ama somurtmayarak da asla, dansımı yapıyorum.

“Bayrağımı cicim çok sevdiğim için” diyorum ve koynumdan bayrağımı çıkarıp yukarı kaldırıyorum.

Herkes alkışlıyor ama ben tam göremiyorum alkışları çünkü karton tacımın bir tarafı gözüme inmiş. Havada iki elimle bayrak tuttuğum için düzeltemiyorum da. Önde, hortum incesi kollarım havada asılı durmaktan dolayı kopmuş ben ve arkamda sınıf, tek sıra halinde çıkıyoruz gösteri alanından.

Haberin Devamı

O günden sonra da bu elbiseyi asla bir daha üzerime geçirmiyorum. Karton taç ise çöpü boyluyor. Karpuz kollu tüm elbiselerden de nefret ediyorum. Hatta uzunca bir süre kırmızı elbise dahi giymememin de sebebi bunun uzantısı mıdır kim bilir?

Bu akşam, bu rontu paylaştığım kızların üçü ile buluşacağım. Onlara bir ara tekrar bu dansı yapmayı önereceğim. Herkes tekrar giyinsin. Derya çiçekli, Yasemin beyaz, ben de kırmızı giyeriz. Ama bu sefer o kırmızı elbise, içimde kalan bu ukde ile nasıl hazırlanır onu da siz hayal edin :)

Yazarın Tüm Yazıları