Bu hafta sonu nereye gitsek?

Hafta sonu olunca beni alıyor bir düşünce. "Çocuğu bu hafta sonu nereye götürsek bey?"

Haberin Devamı

Ben, eşim ve oğlum Türkiye’de olmaktan, İstanbul’da yaşamaktan da memnunuz. Aksini hiçbir zaman düşünmedim zaten. Her zaman derim. İngiltere’de öğrenci ve bekar olmanın zevki bir başkadır ama evli yaşamak olunca durum, hapı yersin! Yani, başka bir Avrupa ülkesinden oraya yerleşmişler yemez de, bizim gibi, aile ve komşulukla iç içe olan kültürlerden gidenler yer. Komşuluk yok sayılır. Varsa da, randevusuz “hadi sana geliyorum” ya da “bana gel bir kahve içelim” deme yok, sokakta çocuk sesi yok, “iki dakika şuracığa park edeyim ağabeycim, hemen geliyorum” diyebilme lüksün yok. Yok da yok. Örnek bol ama sayfam dar.

Yani evinde çekirdek ailenle yaşamaya mecbursun. Avrupa için hava hoş. Öyle görmüşler öyle gidiyor hayatları. Ama ben öyle görmedim ki. Ay yazarken bile daral geliyor.

Haberin Devamı

Buraya kadar, “iyi ki de benim güzel şehrimde ve kendimce özgürlük olarak nitelendirdiğim kültürel ve sosyal değerlerimle yaşıyorum” diyorum. Lakin iş ailece bir faaliyet yapmak, çocuğunla kaliteli zaman geçirmek gibi konulara gelince tıkanıp kalıyorum ve İngiltere’deki bir dolu aile yaklaşımlı sosyal durumları özlemeden, imrenmeden edemiyorum.

Hafta sonu olunca beni alıyor bir düşünce.

“Çocuğu bu hafta sonu nereye götürsek bey?”

Düşünüp düşünüp duruyoruz da sonunda ya alışveriş merkezinde buluyoruz kendimizi ya da gölgesi olmayan bir parkta burnumuzdan solurken çoğu zaman.

Çocuk bireysel takıldığı zaman pek sorun olmuyor. Alışveriş merkezlerindeki kapalı oyun alanlarında oynatıyoruz kışın mesela. Arkadaşlarının doğum günlerine gidiyor, oyun atölyelerine katılıyor, parkta kayıyor, sallanıyor ya da koşuyor hava güzelken. Amaaa, çekirdek aile olarak zaman geçirmek ve ortak aktivite yapmak adına ne buluyoruz? Polonezköy’de ya da Belgrat ormanlarında yürümenin, restoranlarda yemek yemenin, müze gezmenin, evde ara sıra kek ve pasta yapmanın ya da sinemaya gitmenin dışında ne yapılabiliyoruz ya da yapıyorsunuz?

İşte o zaman aklıma geliyor İngiltere…

Örneğin meyve çiftliği aktivitesi.

Bu hafta sonu nereye gitsek

Haberin Devamı

www.charleton-farm.co.uk

Çilek, böğürtlen, ahududu gibi meyve tarlalarına gidiyorsun. Çiftliğin girişinde sana sepet veriyorlar. Tak sepeti koluna haydi dalıyorsun meyvelerin arasına. İstediğin kadar dolduruyorsun. Ara verip, çiftlikteki bir kafede yemeğini yiyorsun istersen. Orman havası bir yandan, şırıl şırıl derenin kenarında kahveni içmek diğer yandan. Gününü noktalamaya gelince, çocuğun toplamış olduğu çileklerin olduğu sepeti gururla taşıyor çiftliğin çıkışına. Burada ürün tartılıyor. Kilo başına meyvenin bedelini ödüyorsun ve taze yeşil havadan aldığın oksijen yüküyle evine dönüyorsun. Eve gidince istersen çocuğunla beraber bir de çilek reçeli ya da kek yaptın mı, o ufaklığın yüzüne yayılan sevincini hiçbir şeye değişmeyeceğini anlıyorsun. Onunla kaliteli zaman geçirmiş olmanın keyfiyle için bir rahat uyuyorsun vesselam.

Haberin Devamı

Hampshire bölgesindeki Andover’da bulunan Finkley Down Çiftlik Park’ı başka bir örnek.

Bu hafta sonu nereye gitsek

Bu hafta sonu nereye gitsek

www.finkleydownfarm.co.uk

Giriyorsun çiftliğe. Yem satın alıyorsun beslemek istediğin hayvanlara göre. Hemen girişte çocukların binmesi için akülü traktörler var. Çocuğun onunla geziyor. Önce keçilere uğrayıp satın aldığın yemi minicik avucuyla onlara uzatıyor. Keçi ya da koyun bu minik ellerden onu bir güzel yiyor. Sonra atları görüyorsun, okşuyorsun bir güzel. Görevlinin sana uzattığı otları veriyorsun ağzına. İnek sağdırıyorlar istersen. Yine bir çiftlik kafede mola verebilirsin. Önünde devasa bir kum havuzu. Salıyorsun veledi kuma ama “Mevlam kayıra” demiyorsun. Her şey sağlık ve emniyet kurallarına uygun hazırlanmış çünkü. Kirlene kirlene gününü gün ederken çocuğun, sen de ağaçların altındaki ahşap masada yemeğini yiyorsun…

Haberin Devamı

Ha bir de yaşayan müzeler var…

       Bu hafta sonu nereye gitsek

www3.hants.gov.uk/milestones

Basingstoke şehrindeki Milestone Müzesi bir örnek. Viktorya dönemi yaşantısını anlatıyor müzenin bir tarafı diğer tarafı da başka bir dönem. Bu müzede sen o tarihin içinde yaşıyorsun. Müzeye değil sanki o dönemdeki sokağa giriyorsun önce. İçeride dönemin sokak lambaları, evleri, barları, mağazaları, dükkanları, çay evleri ve daha bir çok şeyi var. Viktorya tarzı kıyafetleri içinde kişiler sanki bir tiyatro sahnesinde gibi dolaşıyorlar. İşleri bu. Yani tarihi sanki o zamanda yaşıyormuş gibi özümseyerek öğreniyorsun. Unutmak da mümkün olmuyor. İstersen kıyafet kiralayıp sen de o döneme dahil olabiliyor ya da bir fotoğrafla gününü noktalayabiliyorsun. 

Haberin Devamı

Bu hafta sonu nereye gitsek

Bu kadar zengin tarihli bizlerin neden olmasın buna benzer müzeleri. Sadece kitaptan televizyondan değil kısa bir zamanlığına da olsa yaşayıversek ya geçmişimizi, okuyup ezberlemeden tarihi anlatırdı çocuklar şüphesiz.

Ayrıca her mahallenin neredeyse bir koru parkı var İngiltere’de. Yeşillik içinde yürüyüşünü yap, topunu fırlat, bisikletine bin, kovalamaca oyna, kumda yuvarlan. Ama ben yeşillik içinde yürüyüş yapmak için kırk beş dakika araba kullanmak zorundayım. Ha ayrıca bir dolu parkta olduğu gibi mahallemdeki parkta çime oturmak yasak. Ben elektriğimi toprağa bırakmadıktan sonra parka niye gideyim a dostlar?

“Madem bu kadar seviyorsun, çek git orada yaşa” demeyin. Yok gitmem. Vıdı vıdı yaptığım bir sürü şey olsa da kültürümü değişmem bir şeye. Dileğim sadece, bizim çocuklarımız ve ailelerinin de birlikte huzurlu zaman geçireceği faaliyetler olabilmesi için örnekler göstermek o kadar. Benim özel sektörüm, girişimcim ya da belediyem de benzerlerini yapsa diyorum hani. Hayrına değil hem de. Bilet parasından, yem parasından, ürün satışından bir yıl içinde çıkarırlar masrafları. Hem onlar için yeni girişim hem de ülkem için yeni oluşum. Mis.

Güzel olmaz mıydı?

Yazarın Tüm Yazıları