GeriSağlık Haydi Kadınlar Meme Okulu’na!
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi

Haydi Kadınlar Meme Okulu’na!

Haydi Kadınlar Meme Okulu’na!

Topluma “meme” demeyi öğretiyoruz!

2011 yılının ekim ayında uygulamaya geçen Universal Meme Okulu projesi, Türkiye’de özellikle kadınları meme ve rahim ağzı kanseri konusunda doğru bilgilendirmeyi hedefliyor. Merkezî olarak İstanbul’da verilen eğitimler, gün geçtikçe ülkenin muhtelif yerlerinde yapılmaya devam ediyor. Tamamen sosyal sorumluluk çerçevesinde yürütülen projenin kurucusu Op. Dr. Cem Yılmaz, Meme Okulu’nun önemini ve eğitimler sonrası yaşanan umut verici hikayeleri anlattı.

İtalyan Hastanesi bünyesinde bulunan eğitim ve konferans alanı dışında İstanbul içinde Şişli Belediyesi gibi anlaşma yapan belediyelerin ya da özel kurumların belirlediği yerlerde de toplantılar gerçekleşiyor. İstanbul dışında ise 13 hastanesiyle birçok alana ulaşabildiklerini söyleyen Yılmaz, okulun Malatya ve Konya’da eğitimleri tamamladığını, Diyarbakır’da da yakında başlayacağını belirtirken, her alana tek başına ulaşamayacakları için Sağlık Bakanlığı’na ait KETEM’lerde (Kanser Eğitim ve Erken Teşhis Merkezleri) de benzer projeler yürütüleceğini kaydediyor.

Eğitimlerle meme kanseri hakkında bilgilenmek isteyen herkesin talebine karşılık vereceklerini söyleyen Yılmaz, web siteleri (www.memeokulu.com) ya da 444 400 844 numaralı telefondan kurumsal iletişim danışmanlarına ulaşılabileceğini dile getiriyor. Bu talepler bireylere ait olabileceği gibi özel ya da tüzel kurumlara da ait olabilir. En önemlisi ise eğitimler ücretsiz veriliyor ve gerekli durumda muayeneler SGK kapsamında gerçekleşiyor.

Projede 3 kadın doğum uzmanı, genetik uzmanı, radyasyon onkoloğu, genel cerrah, ürolog, klinik psikolog olmak üzere 8 uzman var. Bunların dışında meme hemşireleriyle birlikte 40’a yakın kişi görev alıyor.

Topluma “meme” demeyi öğretiyoruz

Türkiye’de kadınların hatta basın ve bazı uzmanların bile “meme” yerine “göğüs” kelimesini kullandığını söyleyen Yılmaz, meme ve göğsün ayrı organlar olduğuna dikkat çekerek bu algının kadını memesinden uzaklaştırdığını, öz bakım yapmasını engellediğini şu sözlerle anlatıyor:

“ Kadının bu tercihi nelere sebep olur diye sosyologlarla detaylı araştırmalar ve anketler eşliğinde bir çalışma başlattık. Sonuçlar oldukça ilginç. Meme kelimesini kullanmamak, onu ayıplı hale getirmekten ileri geliyor. Dolayısıyla kadınlar bu başkalaştırmayı cismen de yaparak kendi kendine meme muayenesi yapamaz hale geliyor. Kendi kendine muayene oranı Avrupa’da %80 iken bizde %0. Çünkü kadın bedenini tanıyamayınca problem olup olmadığını da fark edemiyor ve doktora da gitmiyor. Meme Okulu olarak amacımız öncelikle topluma 'meme' demeyi öğretmek bir anlamda.”

Eğitimler kesinlikle sıkıcı değil

Meme Okulu eğitimleri, alışıldık sıkıcı ve etkisi kapıdan çıktıktan sonra son bulan formatlarda değil. Cem Yılmaz’a göre 1.5 saat süren toplantılarda kimsenin dışarı çıkma ihtiyacı hissetmemesi, katılımcıların ruhuna ve bedenine dokunulmasıyla ilgili ve bu da uzun süreli bir etki yaratıyor. Şimdiye kadar yaklaşık 1200 kişiye ulaşan ekip her katılımcıyla ortalama yarım saat ilgileniyor.

Bir müfredat çerçevesinde ilerleyen eğitimlerde; meme kanserinin teşhisi, rahim ağzı kanserine karşı aşının etkili olduğu, meme kanserinin aslında korkutucu bir hastalık olmadığı, erken teşhiste kemoterapiye bile gerek olmayacağı, nasıl bir beslenme düzeni gerektiği, çevresinde meme kanseri olanların onlara nasıl destek olacağı başlıkları altında, kaygı veren tüm yanlış bilgileri ortadan kaldırmaya yönelik içerikler var. Her derse girme zorunluluğu ya da “önce eğitim sonra muayene” gibi bir koşul da yok üstelik.

   

Haydi Kadınlar Meme Okulu’na
   

Mucize sayılmayan mucizeler

Meme Okulu ile birlikte tüm dünyada yaygın olan ama Türkiye’de şimdiye kadar bulunmayan Yüksek Risk Polikliniği kavramını getirdiklerini kaydeden Yılmaz, risk analizinin önemini şöyle anlatıyor:

“Bahsettiğimiz bu şey aslında basit bir form. Kişisel bilgileriniz, ilk adet tarihiniz, ilk doğum yaşınız, ne kadar emzirdiğiniz, kullandığınız ilaçlar, ailenizdeki meme kanseri oranları vb. gibi bilgiler analiz edilir ve buna göre yüksek riskli grupta olup olmadığınız anlaşılır. Uzmanlar olarak oturup bunları inceler ve yüksek riskli grubu tekrar çağırırız ve yapılmamışsa mamografi, rahim ağzı kanseri ve yumurtalık kanseri ile ilgili takipleri yaparız. Bu sayede ilk 100 kişi içindeki yüksek risk grubundan meme kanseri olan bir hastayı yakaladık ve tümörü çok zor fark edilir bir yerdeydi. Ailesinde meme kanseri çok yaygın olmasına rağmen, bu hastalık hakkında hiçbir bilgiye sahip değildi. Bunlar mucize ya da muazzam çalışmalar değil tabii. Kadını eğitir ve yapılması gerekenleri yaparsanız elbette erken teşhis gerçekleşir.”

Basın, meme kanserini yanlış yansıtıyor

Cem Yılmaz, meme kanseri olan ünlülerle ilgili haberlerden de çok muzdarip. “Kanser oldu saçları döküldü, kocası terk etti, işini bıraktı, ilk defa dışarı çıktı” şeklindeki manşetlerin kadınlarda yanlış bir algı yarattığını savunuyor ve şöyle devam ediyor: “Böyle lanse edilince kadın meme kanseri olduğunda saçının döküleceğini, kocasının ondan uzaklaşacağını, işinden olacağını vs. düşünüyor. Bunlar olumsuz mesajlar! Meme kanseri olan herkes kemoterapi görmüyor, memesi alınmıyor ve tedavi çok maliyetli değil. Benim kemoterapi gördüğü halde işine devam eden hastam var. Meme Okulu’na gelenlerden 6 kanser vakası yakaladık ve bunların birçoğu da erken teşhisti, kemoterapi görmedi.”

Telefonla meme kanseri teşhisi

Eğitimler aslında sadece katılımcılar üzerinde etkili olmuyor. İstanbul’daki toplantı sonrası şehir dışından bir akrabasını arayan katılımcı, memesini nasıl muayene edeceğini anlatıyor. Telefondaki kadın memesinde bir kitle fark edip doktora gidiyor ve erken teşhis ile tedavi oluyor.

Kendi kendine muayenenin kesinlikle yeterli olmadığını belirten Yılmaz, bireyselleştirilmiş risk analizinin şart olduğunu hatırlatıyor. Türkiye’de 20-40 yaş arası meme kanserinin yaygın olduğu bir ülkede “40 yaşından sonra mamografi yapılır” denmesinin sakıncalı olduğuna dikkat çekiyor. Risk analizi sonucu düşük riskli grupta bulunanların mamografi sonrası kitlesi yoksa, kendi kendine muayenesini yapıyorsa 6 ayda bir doktora çağrılması yerine 2 yılda bir gidilebileceğini söylüyor. Ama 40-50 yaşına kadar hiç mamografi çektirmemiş birinin muhakkak çektirmesi gerektiğini ekliyor.

Emzirmek meme kanserini engeller mi?

Meme kanserinin bireysel ve toplumsal faktörleri olduğuna dikkat çeken Yılmaz, bir toplumda 25 yaş altı doğurma oranı ne kadar yüksek, emzirme süresi ne kadar uzunsa o toplumda meme kanseri riskinin düşük olacağını söylüyor. Ancak bunun birey söz konusu olduğunda genelleme yapılamayacağını belirtiyor. 10 çocuğu olup 20 yıl emziren ve ailesinde hiç kanser olmayan birinin meme kanseri olduğunu unutmamak gerektiğinin altını çiziyor.

Meme implantları (silikon) riski artırmıyor

Her 8 kadından birinin meme kanseri olduğunu ve implant takılmasının bu oranı artıran bir etki yaratmadığını belirten Yılmaz, “Aksine tümörün fark edilmesini kolaylaştırır ve tümörün ciğerler gibi diğer organlara yayılmasına engel olur. Ayrıca kadına öz güven verdiği için destekliyorum da. Türkiye’deki asıl sorun meme kanserinin olması değil, kadının öz güveninin olmaması. Öz güveni olan kadının kendine olan ilgisi artıyor. Böyle olunca da hem meme hem de rahim kanserini erken teşhis edebiliyor. Dolayısıyla kadına öz güven verecek her şeyin taraftarıyım” diyor.

Meme Okulu’na erkeklerin de ilgisi var

Her 100 meme kanseri vakasından birinin erkeklerde görüldüğünü hatırlatan Yılmaz, yine de erkeklerin memeyi tamamen bir kadın organı olarak gördüğünü ama meme kanseri olan eşi ya da yakınına nasıl destek olacağını öğrenmek için okula geldiklerini söylüyor ve ekliyor: “Erkeklerin buraya gelişini görmek çok güzel. Çünkü biz aynı zamanda buraya gelen karısına ‘Şimdi sırası mı? Başıma iş çıkarma’ diyen kocaların da varlığından haberdarız.”

Hazırlayan: Hanife Yaşar

False