GeriSağlık Ayrılık mı terk edilmek mi?
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi

Ayrılık mı terk edilmek mi?

Ayrılık mı terk edilmek mi?

Ayrılık psikolojisi ve terk edilme ile başa çıkma yöntemleri…

Modern yaşamın getirdiği ciddi sorunlardan birisi erkeklerin sorumluluk almaması olarak önümüze çıkıyor. Hayata ilişkin ortak amaçlar edinemeyen çiftler ilişkiyi sürdüremiyor. Duygu ve düşüncede ortak değerler oluşturmak yerine beden imajı ve geçici heveslerin peşine düşen erkeklerle yaşayan kadınların sık karşılaşmaya başladığı bir durum “Terk edilme” olgusu.

Uğur Canbolat’ın Uzman Psikolog Seliyha Alten ile yaptığı Hürriyet’te yer alan söyleşide; terk edilme olgusu, bu durumu yaşayan kadınların ruhsal durumları, yaşama bakışları, yanlış oluşturulan inanışlar ve yaptıkları çarpıtmalar masaya yatırıldı.

Terk edilme kavramında bir etiketleme durumu var mı?

Terk edilme, yanlış bir kavram ve tabii bir etiket aslında. Ancak ilişkisi gösterdiği tüm çaba ya da fedakârlığa rağmen bitme noktasına gelen ve ayrılık kararını karşı tarafın dile getirdiği ve bu konuda adım attığı durumlarda ilişkisini kaybeden bireyin aslında hissettiği tam olarak bu kelimeyle açılanabiliyor.

O nedenle mi kendilerini terk edilmiş hissediyorlar?

Evet. Gerçekten de kendilerini terk edilmiş, istenmeyen hissediyorlar. Sıklıkla ilişkileri hakkında konuşurken ya da paylaşımda bulunurken bu kavramı kullanıyorlar. Aslında bir açıdan da kendilerini etiketlemiş olabiliyorlar.

Adanmışlık duygusunun önde olduğu ilişkilere nasıl bakıyorsunuz? Diğer bir ifadeyle “Saçını süpürge etme” durumu doğru mudur?

Hayır değil. İlişki merkezli yaşamak, hayatının diğer alanlarını yok saymak, kendi değerini ilişki yaşadığı kişinin bakış açısına göre oluşturmak tehlikeli tutumlardandır. Kişinin kişilik yapıları ile ilişkilidir. Bu tarz kişilerin kendine güvensiz, karşı tarafa manevi yatırım yapan, onay almaya ihtiyaç duyan, sevgiyi belli koşulları yerine getirerek hak edeceğini düşünen dolayısıyla da fedakârlığı idealize eden kişiler olduğunu söyleyebiliriz. Burada değinmek istediğim önemli bir nokta fedakârlık anlayışı. Bir birey ilişkilerinde ne kadar fedakârsa o kadar iyi bir birey olduğu noktasında toplumumuz da bir görüş hâkim, dolayısıyla fedakârlık idealize edilen bir erdem olarak sayılmaktadır. Ancak araştırmalar göstermektedir ki, aşırı fedakârlık ilişkinin dengesini bozar. Karşı tarafın beklentisini yükseltir. Dolayısıyla da bu beklentiler karşılanamadığı için de depresyona sebep olan bir faktör olur.

Hangi kişilik tipleri kaçmaya daha yatkındır peki?

Sanırım en çok merak edilen konulardan bir tanesi de bu. Çünkü nedense ilişkisinde dengeli davranamayan, gördüğü en ufak stres durumda savaşmak yerine kaçmayı tercih eden kişiler bunlar. İlişkiye çok fazla yatırım yapmayan bu kişiler belli gelişim dönemlerindeki bireylere daha çok çekici geliyor. Ya da bireyler bu kişileri anlamak için daha fazla efor sarf ediyor. Birini sevebilmek, bir ilişkiye yatırım yapabilmek aslında insan hayatında güzel duygulara neden olur. Ama da riskli bir davranış olarak da düşünülebilir. Birine bağlanmak, bir ilişkiye alışmak onu kaybetme tehlikesiyle yüz yüze kalındığında insan acı veren de bir durumdur. Dolayısıyla insanların bu acıyla baş edebilme potansiyelini kendilerinde görmeleri bir ilişkiye yatırım yapabilmesi için önemli bir noktadır. Dolayısıyla kaçmayı tercih eden insanları aslında bağlanmaktan korkanlar ve bağlanmak istemeyenler olarak ikiye ayırabiliriz.

Yüzleşmek, ilişkiyi analiz etmek için gerekli midir?

Kesinlikle. İki insanın etkileşimde olduğu bir yerde durağan bir yapıdan söz edemeyiz. Bireyler ilişkilerinde maruz kaldığı olumlu olumsuz her türlü tavır, davranış, duygulanım ve beklentileri konularında birbirlerine geri bildirimde bulunmaları önemlidir. Bu da bireye olumlu davranışlarını devam ettirme, olumsuz davranışlarını düzeltme imkânı sağlamaktadır. Sağlıklı ilişkinin anahtarı sağlıklı kurulan iletişimdedir. Her ilişkide sorunlar olur. Önemli olan bunu konuşabilmek ve sorunun üzerine birlikte giderek çözüme kavuşturmaktır. İletişimin doğru kurulamadığı ilişkilerde bireyin tek taraflı yaptığı analiz aslında kişinin kendine yönelik temel inanışlarından (Biz buna şemalar diyoruz) yola çıkarak yapılacağı için objektiviteyi yansıtmayabilir. Mutlaka karşısındaki bireye bu anlamda açık davranmalıdır. Aksi halde ilişki hep olasılıklar üzerinden yürür sağlıklı bir temel oturmaz.

İlişki doğru şemalarla analiz edilmezse sonuç ne olur? Bir de şema dediğiniz inanışları biraz daha açar mısınız?

Aslında doğru ya da yanlış şema yoktur. Sağlıklı ya da sağlıksız şemalar vardır. Şema erken dönem kişilik gelişiminde bireyin ebeveyn tutumlarından yola çıkarak geliştirdiği inanışlardır. Kendini, karşısındakini ve dünyayı algılarken kullandığı temel inanışlardır.

Örnekleyebilir misiniz?

İhtiyaçları düzenli bir şekilde giderilen çocuğun bu anlamda geliştireceği temel inancı "sevilmeyi hak ediyorum" olur. Olumlu şemalar bireyin diğerlerini ve dünyayı anlamasında işlevseldir. Ancak bir de olumsuz şemalar vardır ki bunlardan biri de terk edilme şemasıdır. Ebeveyni tarafından küçük yaşlarda terk edilen çocuklarda terk edilme şemasının oluşma olasılığı yüksektir. Bu şemaya sahip bireyler ilişkilerinde ne yaparlarsa yapsınlar terk edileceklerine, karşısındaki insanı bir şekilde kaybedeceklerine inanırlar. Dolayısıyla nasıl olsa kaybedeceğim inancıyla ilişki kurmaktan kaçınır ya da kurduğu ilişkilerde terk edilmeye duyarlı bir tutum sergilerler. Yani açılmayan bir telefon aramasını terk edilme sinyali olarak görüp, davranışlarını bu inanca göre şekillendirirler. Dolayısıyla eşler arası iletişimin önemi burada ön plana çıkmaktadır. Bu eşler arasında konuşulabilir bir durum olmadıkça da bu tarz yanlış yorumlamalar ilişkinin bitmesine neden olabilir.

Şemalar, yanlış inanışlar terk edilmeye kişiyi nasıl götürdüğü konusunu biraz daha ayrıntılandırmak mümkün mü?

Aslında burada kendini doğrulayan kehanet dediğimiz süreç yaşanmaktadır. İlişkilerinde terk edilmeye duyarlı kişi bunu dünyanın sonu gibi algılar. Her türlü olumsuz olay ve tavır karşısında bilişsel çarpıtmalar yaparak bu inanış çerçevesinde durumu değerlendirir. Ve buna göre davranır. Bunun yansımaları şu şekilde olmaktadır. Ya terk edilmemek için (kaçınılmaz sonuç) eşini uzaklaştıracak kadar yapışır, küçük ayrılıkları bile terk edilme işareti olarak algılayarak aşırı tepkiler verir ya da yakın ilişkilerden kaçınır, yalnızken alkol kullanır, ilişkilere gönüllü yatırım yapar. Bu iki davranış şekli de uzun süreli sağlıklı bir ilişkinin kurulmasını engellediği için ya terk edilir ya da ilişki yaşamaktan kaçınıp temel inancını pekiştirir.

Kışkırtıcı, sürekli eleştirici, şüpheci davranışların terk edilmekte etkisi var mıdır?

Her türlü ilişkide bu tarz davranışlar ilişkinin sağlıklı yürümemesine neden olur. Birey bu tarz bir yapıya maruz kaldığı ilişkiye yatırımını bir süre sonra geri çeker. Bu yapı aile içi ilişkilerinde ise kişiden uzaklaşma, iletişimini minimuma indirgeme şeklinde görüleceği gibi arkadaş ilişkilerinde ya da romantik ilişkilerde ilişkiyi sürdürmeme bir daha o insanı görmeme şeklinde kendini gösterir.

Güven problemleri aslında bir yerlerde saklanan bir duygu mudur ve ortaya çıktığında nasıl giderilebilir?

Güven problemleri genelde erken dönem olumsuz ilişkilerden kaynaklı olabilir. Yine ilişkilerinde travmatik deneyimler yaşamanın bir sonucu olarak da karşımıza çıkabiliyor. Kişinin bunu sorun olarak ele alması ve bunu değiştirmek istemesi çok önemli bir nokta. Gerekli motivasyon ve uzman işbirliği ile giderilebiliyor. Bu dikkate alınmalıdır.

Terk edilmişliğin yükünü hafifletmek için eski anıları unutmak mı gerekir?

Unutmak insanın bilinçli bir çabasının sonucu değildir. Dolayısıyla unutmaktan söz etmek yerine, her deneyimin bize katacağı öğreteceği şeyleri almalıyız. Anılarla barışmaya çalışmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bunu yapabilmek için de insanın ilişkisinde kendisinin terk edilmesine sebep olarak gördüğü şeyleri analiz etmeli. Varsa değiştirebileceği şeyleri değiştirmek için motive olmalı. Yaşanan her ne olursa olsun kişinin yeni deneyimlere açık olabilmesi gerekir.

Bazı bağımlı diyebileceğimiz kişilerde görülen hemen yeni bir ilişkiye başlamak da bir çözüm müdür?

Hayır. Biten ilişkinin yükü hafifletilmeden yeni bir ilişkiye başlamak riskli bir durumdur. Önceleri bireyin kafasının dağılmasına, odak noktasının biten ilişkisinden çıkmasına sebebiyet vermesi için rahatlatıcı bir durum gibi gözükebilir. Yeni ilişkide en ufak sorunun ona kendini olması gerekenden daha fazla kötü hissettirmesi ve bununla başa çıkamaması olasılığı yüksektir.

Bu kötü deneyim yani terk edilmiş olması kişinin daha sonra hayatına nasıl yansır?

Sevilen birinin kaybı (sembolik ya da gerçek) insan hayatında başlıca bir kriz durumudur. Aslında bu tarz kriz durumları o an için travmatik olsa da, insanların kendileri ve hayatları adına yeni kararlar aldığı, yeni yapılanmalara gittiği dolayısıyla değişime açık olduğu en önemli dönemlerdir. Dolayısıyla bu dönemi sağlıklı bir şekilde atlamak için uğraşmak, krizi fırsata çevirmek için bireye şans tanır. Ancak bu durum sağlıklı bir şekilde aşılamazsa kişide uzun vadede psikiyatrik rahatsızlıklara kadar giden psikolojik sorunlar yaşanabilir.

Terk edilen kişilerde hangi psikiyatrik sorunlar görülür? Klinik deneyiminiz neyi gösteriyor?

Terk edildiğini düşünen bireylerde en çok görülen sorun depresif belirtilerdir. Hayattan zevk almazlar, enerjileri azalır, günlük aktivitelerini yapmaktan kaçınırlar, sosyal ilişkilerini devam ettirmezler, kendilerini değersiz, çaresiz görür ve öyle tanımlarlar.

Terk edilen kadında bir daha aşık olamam duygusu gelişir mi?

Olayı nasıl değerlendirdiğine bağlı olarak bu duygu gelişebiliyor. Aslında bu bir daha terk edilmemek yani öyle hissetmemek için gösterdiği bir kaçınma davranışıdır.

Terk edilmenin güzel, zeki ve çekici kadın olup olmamakla ilgisi var mı?

Çekicilik ilişkinin başlangıç aşamasında yani flört denilen dönemde önemli bir faktördür. Yapılan araştırmalar güzel ve çekici olmanın fark edilme olasılığını artırdığını gösteriyor. Ancak sağlıklı bir ilişki fiziksel güzelliğin çok daha ötesinde faktörleri içerisinde barındırır. Bu yaklaşım o nedenle sağlıklı değil.

Çocukluk dönemlerinde öz güven sorunu yaşamayanlar terk edilme sonrasında kendilerini daha erken toparlar mı?

Evet, bir kere yaşadığı olumsuz deneyiminden çıkardığı sonuçlar farklı olacaktır. Öz güven eksikliği bulunan birey ilişkinin bitimindeki tüm olumsuz durumları kendine atfederken, objektiviteyi kaçırmakta ve sonuçta olması gerekenden çok daha kötü bir duygulanıma sahip olmaktadır. Ancak öz güveni yüksek bireyler her deneyimi öğretici bir durum olarak görür. Kendilerine yeniden şans verir.

Terk edilmenin acısını hafifletmek için neler önerirsiniz?

Öncelikle biten ilişkiye yönelik duygusal birikmişliğin boşaltılması gerekmektedir. Konuşmaktan ve paylaşmaktan kaçınma durumla baş etmeyi zorlaştırmaktadır. Bireyin kendini sosyal ortamlara kapatmaması gerekmektedir. Arkadaş ve aile çevresi yani sosyal destek almaya açık davranmalıdırlar. Bu destek takıntılı bir şekilde ilişkiden bahsetmek anlamında kullanılmamalıdır.

Terk edilme acısının geçme süresi var mı?

Sevilen birinin kaybında 1 sene içerisinde krizin sağlıklı bir şekilde atlatılması beklenir. Ancak sembolik kayıplarda bu durumun bir süresi olmamakla birlikte kişinin acıyla baş etme mekanizmalarını ne kadar doğru ve işlevselse bu süre o kadar kısalacaktır. Hayattan kendi soyutlamak, ilişki odaklı davranmak, sosyal anlamda kendini kısıtlamak, kendini yalnızlaştırmak sağlıklı baş etme yöntemleri değildir.  

False